Aynı
anda kapı vuruldu ve o evde daha önce hiç görmediği bir adam girdi içeri. Ama
adam uzun süre incelenmeyi beklemedi; kapıya doğru dönüp hafifçe aralayarak,
hemen arkasında durduğu anlaĢılan biriyle konuştu. "iyiliğiniz için
yapıyordum bunu," dedi yabancı; ve birden kapıyı açtı. Daha yeni
karşılaştığı kişiden gözlerini ayırıp az önce Franz diye adı anılan kapı eşiğindeki
adama göz attıktan sonra, yine ötekine döndü. Bitişikteki odaya geri
döndüğünde, karşıdaki kapı açıldı. Onu tanır tanımaz, belirgin bir sıkıntıyla
özür dileyerek geri çekildi ve büyük bir özenle kapıyı kapattı. Elinde kâğıtlarla
odanın ortasında dikilmiş, bir daha açılmayan kapıya bakakalmıştı; gözcülerin
sesiyle yerinden sıçrayarak kendine geldi. Yan odanın, hatta holün kapısını
açmak istese, engellenir miydi acaba? Giyinmesi bittikten sonra, Willem'i
izleyerek yan odadan iki kanatlı kapısı açık duran bir sonraki odaya geçmek
zorunda kaldı. Gidecek olurlarsa, onları kapıya kadar izleyip kendisini
tutmalarını önermeye niyetliydi. "Bakın," dedi kapıya varmış olan
polis şefi. Şimdi kapının önünde sıkışıp kalmış bir topluluk oluşturuyorlardı.
K. orada durup açık kapıdan onlara baktı; son giden elbette ki, zarifçe ama
sportif bir biçimde ileri atılan vurdumduymaz Rabensteiner oldu. Holde, Bayan
Grubach herkese kapıyı açtı; hatasını fark etmiş gibi görünmüyordu. Kullich ansızın
karşı evin kapısını gösterdi; sarı sakallı iri yarı adam duruyordu orada. Akşam
saat dokuz buçukta evin önüne vardığında, araba kapısının altında, bacaklarını
açmış sakin sakin pipo tüttüren bir delikanlı keşfetti. Dosdoğru odasına
gidebilirdi, ama Bayan Grubach'la konuşmak istediği için ilk önce onun kapısını
vurdu. Bay K., madem ki benimle bu kadar içtenlikle konuşuyorsunuz, kapıya
biraz kulak verdiğimi ve iki gözcünün bana bir şeyler anlattıklarını itiraf
edebilirim size. Kapıya vardığında, bir soru daha sordu:"Bayan Bürstner
burada mı?" "Önemli değil," dedi başını eğen K., gitmek üzere
kapıya dönerek. Bayan Bürstner'in odasının kapısını açmaya gitti. "Ama Bay
K.," dedi Bayan Grubach, onu çoktan açtığı kapıya kadar izleyerek,
"ġimdilik onunla konuşmaya niyetli değilim. "Temizmiş!" diye
atıldı K., kapı aralığından. Sonra da kaba bir hareketle kapıyı kapattı; yine
hafifçe vuruldu, ama aldırış etmedi. Boş sokağa bakmaktan yorulunca, içeri
girenleri hemen görebilmek için holün kapısını araladıktan sonra kanepeye
uzandı. Yukarı çıkıldığını duyunca, boş bulundu ve kapısının arkasına sığındı.
Giriş kapısını kapattı ve içi ürpererek ince omuzlarının üzerine ipek bir şal
attı. Ne yapacağını bilemiyordu, yitirilecek zaman kalmadığından, kapı
aralığından alçak sesle, "Bayan Bürstner," diye seslendi. Bunun
üzerine yan odanın kapısına kısa aralıklı sert darbelerle vuruldu. Ama kapıyı
vuran kim olabilir? Adam kapıyı dinliyor, her şeyi duyuyor. Bu sessizlik içinde
birden kapı vurulmaya başladı. Bayan Bürstner bu kez izin verdi ve onu kapıya
kadar geçirdi. Ancak kapıya vardığında, genç kızı orada bulmayıbeklemiyormuşçasına
duraksadı. Bayan Bürstner de kurtulup kapıyı açmak ve hole süzülmek için bu
fırsattan yararlandı. Baksanıza -altından ışık sızan yüzbaşının kapısını
gösteriyordu- lambayı yakmış, bizi dinleyerek eğleniyor." Hizmetçi, odanın
boş olduğunu sanıp önünden geçerken kapısını kapatsa da, bir süre sonra ayağa
kalkıp tekrar açıyordu. Kapıyla pencere arasında gidip gelmeye başladı. Kapı
vurulduğu sırada, yine tam önündeydi. Holden geçerken, Bayan Bürstner'in kapalı
kapısına bir göz attı. Kapıyı vurma zahmetine katlanmadan, fırtına gibi
açıverdi. Kapının her iki yanına birer dolabı çaprazlamasına yerleştirecek
kadar yer vardı, geride kalan alanın tümünü, kapı giriĢinden baĢlayıp eriĢilmez
hale gelmiĢ büyük pencerenin önüne kadar uzanan büyük bir masa kaplıyordu. Yavaşça
ayağa kalktı, önce Bayan Montag'a, sonra masaya, sonra da pencereye baktı -karşı
eve hâlâ güneş vuruyordu- ve kapıya yöneldi. Ama kapının önüne vardıklarında,
her ikisi de gerilemek zorunda kaldı; çünkü Yüzbaşı Lang'in ittiği kapı
açılıvermiĢti. K. Bayan Bürstner'in kapısını vurdu. Yoksa kapıyı bu kadar yavaşça
vuranın ancak K. olabileceğini sezdiği için varlığını mı gizliyordu? Daha hızlı
vurdu ve yine bir sonuç alamayınca, yakışıksız, üstelik gereksiz bir iş yaptığı
duygusuyla, dikkatle kapıyı açtı. Kapının yakınında, çamaşır ve giysilerle dolu
üç iskemle görülüyordu. Kapıyı kapatırken, yemek odasına açılan kapıda Bayan
Montag'ın Yüzbaşı Lanz'la sakin sakin konuştuğunu görmek ona çok daha ağır
geldi. Belki de K kapıyı açtığından beri oradaydılar. Ne olduğunu henüz hiç
bilmediği bir işaret taşıyan, ya da kapısının önünde belli bir hareketlilik
olan evi uzaktan tanıyacağını düşünmüştü. Alabildiğine uzun bir cephesi ve
kocaman bir giriĢ kapısı vardı. Depo kapıları kapalıydı ve bazı tabelalardaki
firma adlarını K. banka aracılığıyla tanıyordu. Bayan Grubach'ın yeğeni de aynı
ada sahip olduğu için aklına gelmişti bu- bütün kapıları çalıp marangoz Lanz’ın
orada oturup oturmadığını soracak, böylece içeriye bakmak için bir bahanesi
olacaktı. Ancak bu işin çok daha kolayca yapılabileceğini fark etti, çünkü
neredeyse tüm kapılar, çocukların rahatça girip çıkabilmeleri için açık
bırakılmıştı. K. kapalı gördüğü kapıları teker teker vurarak marangoz Lanz’ın
orada oturup oturmadığını soruyordu. Çoğunlukla kapıyı bir kadın açıyor, soruyu
dinliyor ve yatakta dikilen birine dönerek,"Bu bey burada marangoz Lanz
diye biri olup olmadığını soruyor," diyordu. Bir sürü insan şu marangoz
Lanz'ı bulmanın kendisi için çok önemli olduğunu sanıp uzun uzun düşünüyor ve
sonunda adı Lanz olmayan bir marangozdan söz ediyor, ya da Lanz'la uzaktan bir
benzerlik taşıyan bir ad söylüyor, hatta ya komşuya gidip soruyor ya da söz
konusu kişiyi tanıyabilecek veya K.'ya daha iyi bilgi verebilecek birinin
bulunduğu, ulaĢılması zor olan bir kapıya kadar ona eĢlik ediyordu. Ancak
çabalarının boşa çıkmasına kızarak tekrar yukarı çıktı ve beşinci kattaki bir
kapıyı çaldı. Sabunlu eliyle yan odanın açık kapısını gösteriyordu. Ardından
kapı kolunu tutup, "Sizin arkanızdan kapıyı kapatmam gerekiyor, başka
kimse giremeyecek," demeseydi, K. herhalde söyleneni yapmayacaktı. Kapının
önünde duran iki adamın -birisi elleriyle para sayma hareketi yapıyor, dfğeri
de onun gözlerinin içine bakıyordu- arasından bir el, K.’nın koluna yapıĢtı.
Bağıranın o olup olmadığı anlaşılamıyordu. K. yalnızca, bir adamın onu kapı
yakınlarında bir köşeye çekerek kendisine yasladığını görüyordu. Ancak sorgu
yargıcı K.'dan daha çabuk davranmış olmalıydı, çünkü kendisini kapıda
bekliyordu. Kolunu çoktan yakalamış olduğu kapıdaydı
gözleri."Alçaklar!" diye bağırdı K. kapıya bakarak,
"Sorgulamalarınızın tümü sizin olsun!" Sonra kapıyı açtı ve
merdivenleri çabucak indi. Kendisini anımsayan birkaç kiracı, kapı eĢiğinden
selam verdi. Kimseye yol sormasına gerek kalmadan varacağı kapıyı buldu ve
vurur vurmaz açıldı. Ancak kadın, salonun kapısını açarak onu ikna etti.
"Hayır," dedi kadın kapıyı kapatarak. Salon kapısında genç bir adam
duruyordu. Kendisinden hiç beklenmeyen bir güçle kadını kucağına alıp arada bir
ona sevgiyle bakarak, iki büklüm sırtıyla kapıya doğru koştu. Merakla kadının
götürüldüğü kapıya gitti, öğrencinin herhalde sokakta onu kucağında taĢıyacak
hali yoktu. Kapının hemen karşısında, tavan arasına çıkıyor olabilecek dar bir
ahşap merdiven göze çarpıyordu. K. hâlâ tabelanın önünde dikili dururken,
merdivenden bir adam çıktı, açık kapıdan odaya baktı -buradan duruşma salonu da
görülüyordu- ve K.'ya, birkaç dakika önce orada bir kadın görüp görmediğini
sordu. dönebileceğimi sanmam için, fazla uzağa göndermemeye özen gösteriyorlar.
Elimden geldiğince acele ediyorum, ilgiliye verilecek haberi kapıdan öyle soluk
soluğa bağırıyorum ki zor anlaĢılıyor, çabucak geri dönüyorum, ama öğrenci daha
çabuk davranmıĢ oluyor! Ġçeri girerken neredeyse düşüyordu, çünkü kapının
arkasında bir basamak daha vardı. Kaba yapılı kapıları tavan arasının çeşitli
bölmelerine açılan uzun bir koridordu burası. K. ile mübaşirin geldiklerini
görünce, kapıya yakın duranlar ona selam vermek için yerlerinden kalktılar.
"Şu köşeden dönün ve kapıya varıncaya kadar koridoru izleyin."
Çevresindeki çok sayıdaki ahşap kapılardan birinin açıldığını görünce, ancak
ortalığa bakınabildi. İlk kapıdan her an çıkabilecek yüksek dereceli memurlarla
karşılaşacak olursa, durumu kaldıramayacaktı artık. K.'nın uzaktan gördüğü adam
da kapıya kadar gelmişti. Sonra da, "Yardım edin lütfen," diye
seslendi kapıda duran adama. Beni kapıya kadar götürün, yeter. Kendini kötü
hisseden sanıkları kapıya kadar götürmek zorunda olmadığı halde, bu işi
isteyerek yapıyor. Bunun üzerine, çıkış kapısının önünde durduğunu fark etti.
Kapıyı genç kız açmıştı. Çabucak kapıyı kapatmasaydı, genç kız belki de yere
düĢecekti. Bunu izleyen akşamlardan birinde, K. çalıĢma odasını ana merdivenden
ayıran koridordan geçerken -son çıkanlardan biriydi ve bir lambanın zayıf ışığında
son işlerini tamamlamakta olan iki odacı dışında kimse kalmamıştı- hep basit
bir ardiye zannettiği odanın kapısının ardından inlemeler duydu. Aklına ilk
gelen, bir tanık gerekebilir düşüncesiyle gidip bir odacı bulmak oldu; ama
öylesine meraka kapılmıştı ki, kapıyı açıverdi. Kapıyı kapatır, hiçbir Ģeyi
görmek ya da duymak zorunda kalmadan dosdoğru evime dönerdim. K.'nın
müdahalesinin işe yarayacağını beklediği için olsa gerek, o ana kadar kendini
tutan Franz, üzerinde yalnızca pantolonuyla kapıya doğru ilerledi ve K.'nın
önünde diz çökerek koluna asıldı. K. çabucak kapıyı kapattı, avluya bakan
pencerelerden birine yaklaştı ve açtı. Ne olursa olsun, K. kapıları kapatmaktan
başka bir şey yapamamıştı, yine de her türlü tehlikeden uzak sayılmazdı. Ardiye
kapısının önünde durdu ve bir süre içeriyi dinledi. K. tam elini kapının
tokmağına uzatıyordu ki, birden kendini toparladı. Çıkarken yolu ardiyenin
önünden geçtiği için, saplantısı onu kapıyı açmaya zorladı ve beklenen karanlık
yerine gördüğü şeyler onu çıldırttı. K. hemen kapıyı kapattı, hatta daha iyi
kapatmak istercesine yumruğuyla üstüne vurdu. Odacı herhalde kapının arkasından
bizi dinliyordur. Kapı kapanır kapanmaz da bağırmaya baĢladı: "Çok şükür!
Soytarı herif nihayet gitti! Artık biz de gidebiliriz." İnsan ister
istemez bu konularda sezgisini yitiriyor, hangi kapıyı çalacağını bilemiyor.
Amca giriş katındaki ilk kapıyı çaldı. İki kocaman kara göz kapının dikiz
deliğinde belirip bir an ziyaretçileri süzdü, sonra kayboldu. Ancak kapı
açılmadı. Koridorun öbür ucundaki bir kapının eşiğinde sabahlığıyla ayakta
duran bir bey, son derece alçak bir sesle yapmıĢtı bu açıklamayı. "İşte
açıyorlar," dedi adam avukatın kapısını göstererek, sonra sabahlığının
önünü kapatıp gözden kayboldu. Kapı gerçekten de açılmıştı. "Avukat bey
hasta," dedi genç kız, amcanın hiç beklemeden kapılardan birine doğru
yöneldiğini görünce. Kız giriş kapısını kapatmak için arkasını döndüğü halde,
K. şaşkın şaşkın ona bakıyordu hâlâ. "Sanırım öyle," dedi genç kız
elindeki mumla yolu göstermek ve odanın kapısını açmak için geri gelerek. Genç
kız hâlâ elindeki mumla kapının yanında duruyordu. Soluk almak için ara
verdikten sonra, "Bahse girerim bizi dinliyordur," diye ekleyip
kapıya atıldı. Ama kapının arkasında hiç kimse yoktu, amca geri geldi, düş
kırıklığına uğramış gibi değil de -çünkü bakıcının orada olmaması çok daha
kötüydü- sinirlenmiĢ görünüyordu. Derken, sevgili Albert, sen kapıyı
yumrukladın ve Sayın Kalem Müdürü, iskemlesi ve masasıyla birlikte bir köĢeye
çekildi. Gözlerini karanlığa alıştırmaya çalışarak hole çıktığı anda, kapı
kolunu hâlâ sımsıkı tutan elinin üstüne kendisininkinden çok daha küçük bir el
yapıĢtı. Küçük el kapıyı yavaşça kapattı. "Ne iyi! Haydi gelin!" Birkaç
adım attıktan sonra, buzlu camlı bir kapının önüne geldiler. Kız kapıyı açtı. Özellikle
de kapının sağ tarafında asılı duran büyük bir tuval dikkatini çekti ve daha
iyi görebilmek için öne eğildi. Amca, yeğenini kolundan tuttuğu gibi, oraya
çivilemek istercesine binanın kapısına itti. Ġnanılmaz bir nezaket göstererek
kapıda bir süre daha bekledi, sonra ayrıldı. Bu durumda memurların öfkeye
kapılıp sanıklara çok kırıcı biçimde davranmalarına K.'nın ĢaĢırmaması
gerekirdi. Yirmi dört saatlik nankör bir çalıĢmadan sonra da, sabah kapının
arkasında pusu kurup içeri girmek isteyen bütün avukatları merdivenden aĢağı
yuvarlamıĢtı. Tam o anda kapı açılmıĢ, yardımcı müdür kahkahalar atarak içeri
girmiĢti. Hem neden -kapalı kapının ardından insan bu soruyu sorduklarını duyar
gibi oluyordu- onca çalışkan biri olan K., en verimli iş saatlerini kendi özel
uğraşlarıyla ilgilenerek geçiriyordu? Kapı açılıp da yardımcı müdür sanki bir
tül perdesinin ardından belli belirsiz göründüğünde bile, gözlerini ancak
hafifçe kaldırabildi. Sanayici, kapının önünde bir kez daha dönüp veda etmeden
ayrıldığını, sayın şefe konuşmanın sonucunu bildirmek için geri döneceğini, hem
zaten kendisine iletilecek küçük bir haberi olduğunu söyledi. Arada bir,
gürültü duyar gibi olunca, hafif bir kuşkuyla bekleme odasının kapısına
bakıyordu. K. ona eşlik etmek istercesine kapıya doğru ilerledi. Çoktan kapıya
ulaşmış olan müşteriye kısaca teşekkür etmekte bile zorlandı. Çabucak bir not
yazarak kuşkulu birini bankaya çağırıp yardımcı müdürün kapısından iki adım
ötede onunla davası hakkında görüşmeyi düşünebildiyse, başka tehlikelerle karşılaşması
ve görülmeyen engellere toslaması da olanaklı, hatta büyük bir olasılık
sayılmaz mıydı? Odanın açık kapısından, kar yağıĢının gitgide şiddetlendiği
görülüyordu. Sonra da kendi odasının bekleme salonuna giriş kapısını açtı.
Öfkeye kapılan K. kapıya yaklaşırken, "Ah! Siz hâlâ gitmediniz mi?"
diye seslendi yardımcı müdür. Bu düşünceyle biraz sakinleşerek, bir süredir
kapıyı açık tutan odacıdan, halledilmesi gereken işleri yüzünden dışarı çıkmak
zorunda olduğunu bir ara müdüre bildirmesini istedi ve kendi işine zaman
ayırabildiği için neredeyse sevinerek bankadan ayrıldı. Ressamın oturduğu evin
büyük kapısının tek bir kanadı açıktı. Dükkânın kapısı açıktı. K.'nın durakladığı
anda, bir kapıdan fırlayan birkaç kız çocuğu gülerek merdiveni tırmanmaya
koyuldular. K. onları yavaşça izledi, tökezlediği için arkada kalan bir kızı
yakaladı ve ötekiler grup halinde tırmanmayı sürdürürken ona sordu: "Bu
binada Titorelli diye biri var mı?"
Oraya
çıkan merdiven tümüyle görülebiliyordu: daracık, upuzun, dimdikti ve tam
kapının önünde son buluyordu. Küçük ve eğri bir çatı penceresinden gün ışığı
aldığı için diğerlerine oranla çok daha aydınlık olan bu boyasız ahşap kapının
üstünde, kalın fırça darbeleriyle kırmızı renkte Titorelli adı yazılıydı. K. peşindeki
kızlarla birlikte merdivenin yarısına kadar tırmanmıştı ki, kapı aralandı ve
birçok ayak sesinin çıkardığı gürültü nedeniyle olsa gerek, üstünde yalnızca
bir gecelik bulunan bir adam belirdi. Onlar daha yukarı çıkamadan, ressam
kapıyı sonuna kadar açıp yerlere kadar eğilerek K.'yı içeri davet etti. Kambur
kız, onun kapıya doğru uzattığı kolunun altından kayarak odanın içine süzülmeyi
başardı. Kapının önünde duran kızlar hep birlikte çenelerini kaldırıp ressama
K.'nın anlayamadığı şaka yollu sözler söylediler. Sonra kapıyı kapattı ve
K.'nın önünde hafifçe eğilerek kendini tanıttı: "Ressam Titorelli."
K., arkasında kızların fısıldaştığı kapıyı göstererek, "Buraya sık sık
geliyorlar galiba!" dedi. Kapının anahtarını yaptırmışlar, birbirlerine
veriyorlar. Sözgelimi, resmini yapmak için yanımda bir kadınla geliyorum,
anahtarımla kapıyı açıyorum ve masanın yanında, dudaklarını fırçayla kırmızıya
boyayan kambur kızı buluyorum. Tam o anda, kapının ardından ince, sivri bir ses
korkuyla yükseldi: "Titorelli, içeri girebilir miyiz?" Sonra da
kapıyı kilitledi. Kapının ardından yine kızların sesi duyulmaya başlamıştı.
Kapı aralıklarından içeriyi görmek için itiĢiyor olmalıydılar. Kapının
ardındaki kızlardan biri yine sordu: "Titorelli! O hâlâ gitmiyor mu?"
"Susun!" diye bağırdı ressam kapıya doğru. "Bu beyle görüştüğümü
görmüyor musunuz?" Ressam fırlayıp kapıyı araladı; kızların birbirine
kenetlenmiş yalvaran elleri görüldü. K. ise kapıya doğru Ģöyle bir baktı. Yine
de K., kızların sessizce arkasında oturdukları kapıya bakmadan edemedi. Bir
tanesi, kapı aralığından bir saman geçirmiş, yavaşça aşağı yukarı sallayıp
duruyordu. Tahta aralıklarından hava girdiği için pek gerek olmasa da, içeriyi
havalandırmak istediğimde, kapılardan birini ya da ikisini birden
açıveriyorum." Bu açıklamayla biraz teselli bulan K., ikinci kapıyı görmek
için etrafına bakındı. Bu sözlerin üzerine, K. küçük kapıyı ancak fark
edebildi. Burada olmadığım zaman beni beklemesi için kendisine bu kapının
anahtarını verdim. Ancak genelde, sabah erkenden ben uyurken geliyor ve doğal
olarak her seferinde başucumdaki kapıyı açarak beni uyandırıyor. Buradaki
kapıları menteşelerinden çıkarmak için bir dirsek darbesi yeter de artar."
"Gidiyor işte!" diye bağırdılar kapının arkasından. "Yakında
yine gelirim," dedi K. ve aniden bir karara varıp ceketini giydi,
paltosunu omzuna attı, kapıya doğru ilerledi. "Açsanıza kapıyı," dedi
K., herhalde kızlar tuttuğu için direnen kapının koluna asılarak. "Buradan
geçin, daha iyi," yatağın arkasındaki kapıyı gösteriyordu. Ancak ressam
kapıyı açmak yerine yatağın altına süzülüp bulunduğu yerden ona seslendi:
"Bir
saniye bekleyin lütfen! Size satabileceğim bir resmi görmek istemez
miydiniz?" Sonra da yatağın üzerinden eğilip kapıyı açtı. Tam o sırada
açık kapıdan dışarı baktı ve irkilerek geri çekildi. Atölyenin diğer kapısının
açıldığını görmüş, buraya ulaşmak için dolaşıp gelmiş olmalıydılar. Kendini avukatın
kapısı önünde bulduğunda saat onu geçiyordu. Kapıyı çalmadan önce, bu sorunu
mektupla ya da telefonla halletmesinin daha doğru olup olmayacağını bir kez
daha düşündü, çünkü görüşme kuşkusuz çok zor geçecekti. K. zilin düğmesine
ikinci kez basarken, arka kapıyı görmek için geri baktı, ancak bu kez o da
açılmıyordu. Birisi kapıya dayanarak tokmağı çevirdi, içeriye dönüp "Bu
o," diye bağırdı ve hemen ardından sonuna kadar açtı. K. kapıyı itmeye başlamıştı,
çünkü komşu kapının kilidinde bir anahtarın döndüğünü duymuştu. Bir an onu
gözleriyle izledi, sonra da kapıyı açan kiĢiye baktı. K., Bay Huld'un çalıĢma
odasının önünde durdu, kapıyı açtı ve uysalca ilerleyen tüccara seslendi: "O
kadar acele etmeyin, ışığı şuraya tutun." "Peki ama neden? Peki ama
neden?" diye sordu tüccar, K.’nın iteklemesiyle kapıya doğru ilerlerken.
"Biraz daha nazik olsana," diy| karşılık verdi Leni, kapı eşiğinde
son bir kez arkasına dönerek. Kâsesiyle geri dönmüĢ, kapı girişinde duruyordu.
Hemen ardından, gidip küçük bir kapıyı açtı. K. kalkıp baktı ve kapı eşiğinden
bunun alçak tavanlı, penceresiz bir oda olduğunu gördü. Ancak tam kapıya ulaşmıştı
ki, Block alçak sesle seslendi: "Sayın şef!" Kapıyı arkasından itti.
Leni ayağını aralığa koyup kapıyı açık tuttu, K.'yı kolundan çekti ve geri
götürmeye çalıĢtı. Odaya girmeye cesaret edemedi ve K. da kapıyı kilitledi.
"Galiba kapıyı kilitlediniz," dedi avukat. Ben kendisini çoktan bağışladım,
kapıyı kapatmasaydınız sözünü bile etmeyecektim. Kapıyı açın ve burada, gece
masasının yanında durun." İlk uyarıda dışarı çıkabilmek için de kapıyı
açık bıraktı. Kapı deliğinden arada bir onu görebiliyordum. K.'nın elini sıktı,
sonra tekrar müdürün elini sıkıp ikisinin eşliğinde kapıya doğru ilerledi: Yüzü
onlara yarı dönük olarak, konuşmayı sürdürüyordu. K.'nın meşgul olduğunu
gördükleri için de, kapıda bekliyor ama seslerini duyurmadan çekip gitmeye
yanaşmıyorlardı. Kapı açıldıkça, loş holde müşteriler beliriyor, çekinerek
selam veriyorlardı. Ayrıca, topal bir zangoç gördü uzaktan, adam bir duvar
kapısından kayboldu. Ana girişe geri döndü, bir süre ne yapacağını bilemeden
orada durdu, sonra İtalyan'ın başka bir kapıda bekleyip beklemediğini anlamak
için yağmur altında katedralin çevresini dolaştı. Şimdilik serbestti, hâlâ
ilerleyip birkaç adım ötesindeki üç küçük karanlık kapının birinden
kaçabilirdi. Bekçi, her zamanki gibi açık duran kapının önünden çekilir ve adam
içeriye bakmak için eğilir. Bekçi ona bir iskemle verip kapının yanına
oturtur.'Bu kapıdan girme hakkı yalnız sana tanınmıştı, bu giriş sırf senin
için yapılmıştı. Ben artık gidiyorum, kapıyı da kapatıyorum.'Görevi yabancıları
uzaklaştırmak olsa bile, kendisi için yapılmış giriş kapısından adamın
geçmesine izin vermesi gerekirdi." Uzun yıllar boyunca, yerinden
ayrılmadan gözetlemiş ve kapıyı ancak en sonunda kapatmıştır. Her şeye karşın,
söz konusu saflık ve gurur belli belirsiz olsa da, bunların kapı bekçiliğine
zarar verdiğini kabul etmek zorundayız. Daha ilk baştan, adamı kendi
savunmasını aşarak içeri girmeye davet ederek çakalaşıyor, sonra da onu kovmak
yerine, metinde söylendiği gibi bir iskemle verip kapının yanına oturtuyor.
"Yasa'nın içeriğini değil de, yalnızca kapının önünde gidip geldiği yolu
bildiğini söylüyorlar. Kapının yanında bir iskemleye oturup ömrünü oradö geçirir,
ama bunu isteyerek yapar, öyküde buna zorlandığı belirtilmiyor. Ayrıca Yasa’nın
hizmetindedir ve hizmeti yalnızca bu kapıyla ilgilidir; demek ki bu adamın
hizmetindedir, çünkü kapı sırf onun için yapılmıştır. Öykünün sonunda, 'Artık
gidiyorum ve kapıyı kapatıyorum' der. Ama başlangıçta, Yasa kapısının her
zamanki gibi açık olduğu belirtilmiĢtir. Oysa kapı 'Her zaman', yani içeri
alacağı adamın yaşam süresinden bağımsız olarak açık duruyorsa, bekçi onu
kapatamayacaktır. Bazıları, kapıyı kapatacağını söylerken bekçinin yalnızca bir
yanıt vermek istediğini, bir kısmı görevini vurgulamak istediğini, diğerleri
ise adamı son bir kez pişmanlık ya da üzüntüye boğmaya çalıĢtığını söylüyorlar.
Ancak yorumcuların büyük bir bölümü, kapıyı kapatamayacağı konusunda birleşiyorlar.
Hatta, en azından sonuna kadar, bekçinin bilgi açısından adamdan geri
kaldığını, çünkü adamın Yasa kapısından çıkan parıltıyı gördüğünü, bekçinin ise
görevi gereği kapıya sırtı dönük olarak durduğunu ve bir değişiklik fark
ettiğini gösterecek bir açıklamada bulunmadığını düĢünüyorlar." "Ana
giriş kapısına yaklaşmadık mı?" Kapı önünde, içeri girmek için
birbirlerine yol vererek nezaket gösterisinde bulundular. K.'nın kapısı önünde,
aynı gösteri çok daha büyük bir boyutta tekrarlandı. Ziyaret kendisine önceden
bildirilmediği halde siyah bir giysiye bürünmüş olan K., birisini bekliyormuş
gibi kapı yanında oturmuş, yeni eldivenlerini yavaş yavaş parmaklarına
oturtarak eline geçirmekle meşguldü. Kapıyı aşar aşmaz, garip bir biçimde
kollarına asıldılar. Ama ona en çok saygı gösteren de bunlardı ve saat on birde
evine dönmek üzere ayağa kalktığında, içlerinden biri ağır paltosunu giymesine
yardım etmeye çoktan hazır olur, bir diğeri yerlere kadar eğilerek ona kapıyı
açar ve elbette Hasterer'in ardından K. da salondan ayrılırken eğilmeyi sürdürürdü.
Sorgulamaların yararsız olduğu, sonuç vermediği ve veremeyeceği, artık oraya
hiç gitmeyeceği, mektup ya da telefonla gelen çağrıların hiçbirini dikkate
almayacağı ve habercileri kapıdan kovacağı yolundaki benzeri duyulmadık sözleri
kayda geçirilmiş ve ona şimdiden büyük zarar vermişti. Her Ģeye karşın K. bu
olaydan korkmamıştı; fırsatını bulduğu ve kendini biraz olsun güçlü hissettiği
anda müdür yardımcısını ziyaret etmek ya da gelmesini istemek için kapısında
dikiliyordu. Müdür yardımcısı hemen içeri girdi ve kapının yakınında ayakta
durdu, kelebek gözlüğünü sildi -yeni bir alışkanlıktı bu- K.'ya baktı, sonra
onunla açıkça uğraşmamak için odayı baştan aşağı biraz daha dikkatlice
inceledi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder